KAVRAMSAL YAKLAŞIM

İRADE

Liderlik/beylik/başkanlık/reislik kademesidir. İrade bu kademede oluşur. İrade, bir şeyi isteme derecesi; doğruyu yanlışa tercih edebilme istek ve azmi, yılgınlık, bıkkınlık göstermeden istikamet üzere hareket edebilme becerisi olarak tarif edilebilir. Tüm örgütlerde/teşkilatlarda/organizasyonlarda bu kademe mutlaka vardır. Olmak zorundadır. Zira bir teşkilatı biri(leri) başlatmak, devam ettirmek; teşkilatın iş gördüğü evrende diğer yapılara karşı hukuki, mali, idari sorumluluğunu taşımak ve bu yapılarla (diğer teşkilat veya kişilerle) ilişki kurmak zorundadır. Teşkilatların yaptığı faaliyetlerin sonuçlarından doğrudan irade (veya iradeyi tam temsil edenler) sorumludur. Ticari teşkilatlarda (işletmelerde, şirketlerde vb.) bu kademe asıl(lar)ın oluşturduğu kademedir. İrade öz disiplinle (sorumluluk ve işlerin akışında yerini kaybetme kaygısı) ilgili bir konudur. İrade müdahale ve murakabe “gücü” ile kaimdir.

İrade makamından olanlar, teşkilatta gömülü olan maddi ve maddi olmayan varlıklara ve bu varlıklarla dönen sisteme hükmetme becerisi kadar güçlüdürler. Güç, bir irade ile anlamlıdır. Eğer var olan gücü meşru irade kullanamaz, yönetemez ise bu durumda başka birileri o var olan gücü, maddi ve maddi olmayan varlıkları kullanacak ve kendi çıkarları, korku ve kaygıları, ideolojileri doğrultusunda tüketecektir. Unutulmaması gereken en önemli nokta gücün bir kenarda atıl kalamayacağıdır.

GÜÇ

Güç; fizikte eşyanın konumunu, biçimini değiştirebilme becerisi, sosyal bilimlerde ise başkalarının tutum ve davranışlarını etkileyebilme derecesi olarak tarif edilir. Herhangi bir “iş”in olması için istemek (irade) yetmez, harekete geçirebilecek güç de gerekir. Oysa sosyal sistemlerde güç izafi bir kavramdır. Zaman ve mekânla sınırlıdır. Yaygın anlayışın aksine devredilebilen bir unsur değildir. Servet ve ilişkiler ağı ancak bir iradeyle güç haline dönüşebilir. Pek çok şirkette mirasçılar iradesizlik veya basiretsizlikleriyle serveti felakete dönüştürebilmişlerdir.

Güç doğası gereği hareketlendirir, ancak bu hareket bir “istikamet” üzerinde olmalıdır. Zira bir “iş”i harekete geçirmek ve hareket halinde tutmak amaçlarla kaimdir. Basiret olmadan istikametin olamayacağı açıktır.  Basiretin olmadığı yerde irade “inat”a, güç ise anlık sorunları çözmek için sorunun kaynağı kabul edilen ve çoğu kez aslında gücün bir parçası olan unsurlarla mücadele için kullanılan “zorbalığa” dönüşür. İstikametsiz teşkilatlar için tek amaç kazanç olur. Teşkilatın tek amacı kazanç olduğunda teşkilatı oluşturan unsurların da amacı kazançtan pay almak olacaktır. Çünkü istikametsizlik belirsizlik doğurur. İnsanoğlu belirsizlik ortamlarında üretmeye değil rezervlere odaklanır. Oysa rezervler önünde sonunda tükenecektir ve tüketilir.

BASİRET

Akılla görmek demektir. Detaydan bütünü, bütünden detayı çıkarabilmek, uzaktakine yakından yakındakine uzaktan bakabilmek, olandan yola çıkarak olabilecekleri akılla görmektir. Batı literatüründeki vizyonla benzer manadadır. Ancak vizyon maalesef “bir hayal kurmak, iddialı hayaller” gibi anlamsız manalarda da kullanılmaktadır.

İSTİKAMET

İstikamet 3 unsuru içinde barındıran bir kavramdır: (1) Ayakta durmak, (2) Bir amaca doğru ilerlemek, (3) İlerlerken değerlerden taviz vermemek.

İstikamet, günümüzde strateji kavramıyla karıştırılmaktadır. Strateji bir istikamette ilerlerken önünüze çıkabilecek/çıkan sorunlar veya fırsatlar için kendi gücünü ve çevresel faktörleri dikkate alarak geliştirilen eylem kalıplarıdır. Muhtemelle muktedirliğin uyumu olarak da tarif edilir. Stratejiler gerekçeleri ortadan kalktığında anlamsızlaşır. İstikameti olmayan, siyaseti tanımlanmamış işletmeler/teşkilatlar stratejik çalışmalarla sadece rakip olarak gördükleri unsurlarla sürekli mücadele içinde olurlar.

İstikamet kavramının stratejik plandan farkı vardır. Stratejik planlar herhangi bir siyaset ortaya koymadan, bütünü tanımadan, bütünün hukukunu gözetmeden sadece kurumun güçlü ve zayıf yönlerine dikkat çekerek hazırlanan planlardır. Bu da ana rekabette anlamsız bir sonuç oluşmasına sebep olmaktadır. Süreç içerisinde işbirliği yapılacak kişiler ve kurumlar rakip haline getirilmekte ve çatışma içine girilmektedir. Bu sebeple İRADE, kurumlarda çok özel durumlar hariç strateji ve strateji geliştirme kavramları yerine istikamet ve istikamet rehberi kavramlarının kullanılmasını önermektedir.

Anka Danışma Grubu 20 yıllık süre içerisinde, firmalara, işletme sahiplerine, girişimcilere ve üyelerine destek veren kurumların rekabet adına sektöre zarar verebilecek iyi niyetli faaliyetlerde bulunduğunu tespit etmiştir. Bu nedenle İRADE özellikle Türkiye’deki büyümekte olan işletmeler için strateji kavramı ile sınırlı olmayan farklı bir modele ihtiyaç olduğu ve yok etmeyi değil paylaşmayı esas alan istikamet kavramı ile proje yürütülmesi gerektiği iddia ve yaklaşımındadır.

SİYASET

Siyaset; bütünün (teşkilat, müşteriler, tedarikçiler, paydaşlar vb.) hukukunu korumak ve bütünü oluşturan bileşenlerin beklentilerini belirli bir tatmin aralığında tutmak için nizam oluşturmaktır.

Siyaset kavramının günümüzde sadece politikacı faaliyeti olarak algılanması doğru değildir. Tanım itibariyla işletmeler için de geçerli bir kavramdır ve üst düzey bir gerekliliktir. Zira içinde politikaları barındırmaktadır. Basiret ve istikametin teşkilatlı bir yapıda süregelmesi için doğrultucu unsur olan politikalar; siyaset kavramının tanımı gereği bütünün hukukunu koruyucu şekilde geliştirilir.

MURAKABE VE MÜDAHALE

Bilinen tanımıyla gözetim altında tutmak, kontrol kabiliyeti ve zamanında durumu okuyabilmek, tespit edilenler ile istikamet arasındaki açıklığın fark edilmesi, iradenin erken teşhisidir. İrade bu teşhis ile teşkilata müdahale edebilir, istikamette düzenleme yapabilir, usûlleri düzenleyebilir veya yeni usûl ve esaslar belirleyebilir.

Murakabe ise batı terminolojisinde kontrol ve audit kavramlarının her ikisini de kapsarken, müdahale kavramı yine batı terminolojisinde proaktif yaklaşım, düzeltici önleyici faaliyet kavramlarını içine almakla birlikte, istikamet üzere yapılmasından dolayı stratejik yönetim unsurlarını da kapsamaktadır.

TEDBİR

Sonunu düşünerek bugünden bazı faaliyetleri başlatmak/yapmak anlamındadır. Strateji ile karıştırılmamalıdır.

Tedbirde amaç doğabilecek sorunları önceden görüp bedel ödemek/ödetmek yerine (her iki durumda da büyük kaynak kaybı oluşur.) bugünden sulh ile işlerin yürüyebilmesi için gerekli faaliyetlerin yapılmasıdır. Ancak asıl soru şudur : İstikamet olmadan ilerisi neresidir?

TEMSİL

Teşkilatlarda irade kademesinden sonra ikinci kademe; iradenin teşkilata çizdiği istikameti ve bu istikamet çerçevesinde yapılacak işleri planlayacak, koordine edecek, denetleyecek “temsil” kademesidir.

Temsil 2 ana unsurdan oluşur: Bunlar sistem/usul/metot ve bu sisteme göre hareket edecek yönetici/amir/ricaldir. Bu 2 unsur çarpan faktörlerdir. Yani bozuk bir sistemde iyi bir yöneticinin sonuç alması mümkün olmadığı gibi, iyi bir sistemde kötü yönetici ile de sonuç almak mümkün değildir. Evrensel kuralları olmakla beraber, yönetim her teşkilat/şirket için kendine özgü bazı unsurları da içerir. Bu unsurlar kültürel farklılıklara, liderin yetenek ve gücüne, bulunduğu piyasadaki konumuna ve ilişki biçimi ile sektörel dinamiklere göre değişiklikler gösterir. Bu nedenle aynı işi yapan iki firmanın dahi yönetim sistematiğinde önemli farklılıklar olabilir.

Temsil kademesi iradenin ürettiği gücü/kaynağı kullanan kademedir. Peki bu kademe bu gücü nasıl kullanacaktır? Yanlış bir anlayışla uydurulmuş bir kavramdan yola çıkarak iradenin kendine “devrettiği yetkiyle” (!) denilebilir. Ancak şurası kesindir ki yetki devredilebilen bir şey değildir. Zira eğer yetki devredilebilen bir şey olsaydı yetkiyi alan kişiler işleri aynı şekilde yürütebilirdi. Ehliyet ve liyakat; usulsüzlük, yolsuzluk gibi kavramlar gündemimizde olmazdı.

Temsil kademesi yetkisini 2 ana unsurdan alır: Birincisi yazılı metinlerde vazedilmiş usul, esas, yönetmelik, plan ve bütçe gibi sınırlayıcı ve tanımlayıcı kurallar ile teşkilatlarda yıllar içinde gelişmiş ve herkes tarafından bilinen teamüllerden; ikincisi ise talim, tedris, tahsil ile kesp ettiği donanım ve beşeri becerilerinden. İşte bu becerilere sahip kişilere rical/bürokrat adı verilir.

Peki, yazılı kuralları kim belirler? Kim onaylar? Ricalin meşruiyetini kim sağlar? İşte burada önümüze temsil kademesinde başka bir üst kavram çıkıyor: Meclis/idare meclisi/üst kurul/mütevelli heyet/yönetim kurulu vb.

Günümüzde yönetim kurulları en üst karar organı olarak şirketlerin/teşkilatların istikametinden, murakabesinden, şirket içi mevzuatın oluşturulmasından, dış dünyaya karşı şirketi temsil ve ilzamdan sorumlu iradenin temsil edildiği birimlerdir. Aslında bütün şirketlerde irade pay sahipleri ve hak sahiplerinde, temsil ise lider, meclis ve rical kademelerinde tezahür eder.

Günümüz şirketlerinde sorun irade ile temsil kademeleri arasındaki ilişkinin meşru sınırlar içinde tanımlanmamış olmasından diğer bir deyişle bu ilişkilerin belirsizliğinden kaynaklanmaktadır.

MESLEKLER

Üçüncü kademe ehliyet/uzmanlık/meslek kademesidir. Bu kademe işlerin yapıldığı, kaynakların harcandığı, sonuçların elde edildiği kademedir. Bu kademenin neredeyse tüm kuralları/standartları evrenseldir. Firma dinamiklerinden ve kültürden etkilenmesi son derece düşüktür. Günümüzde herhangi bir ürünün standartları hatta üretim aşamaları ve bu üretimi gerçekleştirecek meslek erbabının özellikleri hızla küresel standartlara kavuşmaktadır.

Meslek erbabı, bir seyr-i sülûkten geçerek o mesleği icra hakkı kazanır. Yani meslek erbabının mesleği icra yetkisi yine meslekte mündemiçtir.

KARAR MEŞRUİYETİ

Günümüzde ticari işletmelerin yaşadığı sorunların en büyüğü bilgi açığı veya bilgi farklılıklarından kaynaklanan karar meşruiyetinin kaybolmasıdır. Kararın zıddı fedadır. Bir konuda, fikirde karar kılmak diğerlerini feda etmek anlamındadır. Feda etmek, yok saymak değildir. Feda ettiğiniz şeyler aslında bildiğiniz, belki tecrübe ettiğiniz ya da araştırdığınız, analiz ettiğiniz ve dışarıda tutmanız gerektiğine inandığınız unsurlardır.

Karar kılmak, kararında olmakla mümkündür. Zira karar, feda edeceğiniz diğer unsurlarla birlikte vardır: Ticari hayat iç içe geçmiş binlerce unsurun birbirini besleyen tabiatıyla bir döngü içindedir. Kararlarınız bu binlerce unsurun bir kısmını belirli bir ölçüde tutmayı diğerlerini ise dışlamayı gerektirir. Ancak unutulmamalıdır ki tuttuğunuz ve dışladığınız iç içedir. İşte karar kılmak ancak kararında/ölçüsünde olmak kaydıyla neleri feda edeceğinizle ilgilidir.

Karar meşruiyeti kavramı ölçü, ölçebilme kabiliyeti, kararın tesir alanına nüfuz edebilme gücü ile ilgilidir. Bu nedenle, bilgi olmadan karar almak mümkün değildir. İşletmeler için gerekli olan bilgi sürekli üretilmek zorundadır. Şirket müktesebatı ve tecrübeler ancak sürekli bilgi ile beslendiğinde bir değer ifade eder. Sanılanın aksine tecrübe geçmişte kalan birikim değil, bugün işleyen bir değerdir. Bugünle irtibatı kesilen “şey” tecrübe değil hatıra olur. Müktesebat (birikim) ise gelecekle ilgilidir. Geleceğe taşınması mümkün olmayan ve geleceğin inşasında işe yaramayan “şey” müktesebat değil safradır.

Karar meşruiyeti 3 aşamada sağlanır. Kararın; (1) gerekçelerinin açık ve bilgiye dayalı olması, (2)  ilgili makamda ve (3)  istişareyle alınması.

STANDARTLAR

İradenin onayladığı doktrin ve politikaların teşkilata nüfûz etmesi için gerekli olan usûl, esas, kurallar ve metodlar bütünüdür.

İrade, murakabe ve müdahale gücünü standartlar aracılığı ile kullanır. Dolayısıyla da mesleki standartlar hariç olmak üzere teşkilatta kim gelirse gelsin o standartların sabit ve iradenin kontrolünde olması gerekmektedir. Aslında standartlar politikaların çözümlemesidir. Bu standartlar teşkilattaki tüm kademelere nüfûz etmeli ve bu standartları müşteriler de tedarikçiler de bilmelidir.  Örneğin; finansman yönetim standardında, temelde bir politika olmalıdır (Borçlanma kabul edilemez; son 5 yıllık ortalama kârın %30’unu aşan borçlanma kabul edilemez vb.) ve böyle bir nizamın olması için de intizamın sürekli olması gerekir. Standartlar her firmaya özeldir, genelgeçer bir standart yoktur. Çünkü her firmanın kendi kültürü vardır ve standardın uygulanabilirliği ile doğrudan ilişkilidir.